Kanser Haftası dolayısıyla Tıp Fakültemiz ve Sivas Kanserle Savaş Derneği tarafından "Nişasta Bazlı Şeker” konulu konferans düzenlendi.
Üniversitemiz Kültür Merkezi Kadı Burhaneddin Salonu’nda düzenlenen program saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunmasının ardından başladı.
Konferansın açılış konuşmasını yapan Sivas Kanserle Savaş Derneği Başkanı ve Tıp Fakültemiz Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Fahrettin Göze “Bu toplantıyı bir başlangıç olarak kabul ediniz, kurucularımızla beraber daha büyük organizasyonlar yapacağız. Malum son günlerin popüler konularından biri de şeker fabrikalarının satışı meselesi. Bu meseleden dolayı “nişasta bazlı şeker” çok konuşuluyor. Bunun ne olup olmadığını yetkili bir ağızdan bilmek istedik. Bu noktaya gelmeden önce altmışlı yıllarda bizim çocukluğumuzda, ilkokula giderken okullarda sabahleyin ders arasında süt dağıtılırdı. Benim akranlarım bilirler. O zamanki görevliler, süt tozundan sıcak su ile yapılan güğümlerle süt hazırlanarak dağıtılır, bir teneffüs bir kahvaltı yapardık. Bu duruma anlam veremezdik. Çünkü her mahallede bir besici vardı. Türkiye kendi kendine gıdası yeten ülkelerden biriydi. Dünyada ilk 7 ülke arasında denirdi. Daha sonra yavaş yavaş böyle şeyler gündeme gelmeye başladı. Günümüze artık genetiği değiştirilmiş organizmalardan, nişasta bazlı şeker ürünlerine gelmiş bulunuyoruz.” dedi.
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Koçoğlu kanser ve oluşumu, nişasta bazlı şekerlerin kanser üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.
“Sıcak hastalıkların yerini, soğuk hastalıklar aldı.
“Nişasta Bazlı Şeker” in sağlığa etkilerini anlatan Prof. Dr. Gülay Koçoğlu, “Biliyorsunuz şeker fabrikalarının satış ürünü olan ve şeker pancarından elde edilen sakarozun (şeker) alternatifi olarak gıda endüstrisinde çok kullanılan ‘nişasta bazlı şekerlerin’ zararları tüm medyada oldukça ayrıntılı bir şekilde yer aldı. Biliyoruz ki, son kırk yılda bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar ile bunlara bağlı ölümler artış göstermektedir. Bunu da şöyle bir ifadeyle açıklıyorlar; ‘Sıcak hastalıkların yerini, soğuk hastalıklar aldı.’ Bu soğuk denilen hastalıklar nedir diye baktığımızda hemen hemen hepimizin ailesinde, bu hastalıklardan bir kişi veya birkaç kişide görüldüğünü sizlerde kabul ediyorsunuzdur. Obezite, kalp hastalığı, kanser, hipertansiyon, diyabet, depresyon, diş çürükleri, otizm, hiperaktivite gibi saymakla bitmeyen hastalıklar bunlar.” dedi.
“4 majör (temel, önemli ciddi) hastalık; kardiyovasküler (kalp-damar), kanser, kronik solunum yolu, diyabet.”
Prof. Dr. Gülay Koçoğlu, “Güncel veri olarak; 2015 yılı rakamlarına baktığımızda 56,7 milyon ölüm olmuş ve bunun yüzde 70’i az önce bahsettiğim bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle olmuş. Bu bulaşıcı olmayan hastalıklar içinde de 4 majör hastalık sayı olarak çok büyük bir pay oluşturuyor. Hangi hastalık bunlar; kalp-damar hastalıkları, kanser (özellikle kanserde teşhis imkânları arttı yaşam süreleri uzadı), kronik solunum yolu hastalıkları ve diyabet. Bu dört önemli ve bulaşıcı olmayan hastalıklar en çok öldüren hastalıklar. Sadece öldürüyor mu? Hayır, aynı zamanda sağlıklı yaşam kaybına yol açıyor. Ne yazık ki bu durumun önüne geçilmemesi durumunda 2030 yılına geldiğimizde elli iki milyon insanın, bulaşıcı olmayan hastalıklardan öleceği öngörülmekte.” dedi.
Türkiye’de bu durumun farklı olmadığını belirten Prof. Dr. Koçoğlu, “Bizim ülkemizde ölüm oranlarına baktığımızda ise; 2016 yılı verilerine göre yaklaşık, dört yüz sekiz bin kişi ölmüş. Bunlarda da aynı biraz öncekinde değindiğimiz gibi, 4 büyük majör hastalık diyeceğimiz, bulaşıcı olmayan hastalıklar ülkemizde yaşanan tüm ölümlerin nerdeyse yüzde 75’ini oluşturmuş durumda. Bu yüzden de bunlarla ilgili acil önlemler alınması gerektiğini vurguluyoruz.” diye konuştu.
Program sonunda katılımcılara teşekkür belgesi verildi.